
| |
-
...
bir Modalı
Barba Aristidi
-
-
"Yıllar önce her
şeyimi, eşimi, işimi, evimi evet her şeyimi terk ederek, teknem Maviş ile
Kuzey Ege'ye gittim ve üç yıl oralarda teknemde yaşadım... Orada, Kuzey
Ege'de, o 3 yıl içinde yaşadığım, düşündükce, hatırladıkça hâlâ gözlerimin
yaşla dolduğu, bu anımı, orada yaşadığım bu dramı, kaleme almanın tam sırası
diye düşündüm."
-
Yazar bundan sonra
teknesi Maviş ile Midilli'ye doğru yola çıktığını, sonunda Kolpos Yares
denen limanına demirlediğini ve ertesi sabah bir rembetiko ile uyanışını
anlatıyor. Hemen havuzluğa koşup merakla kim olduğuna bakıyor ve başında
kurdelalı fötr şapkası, üstünde eski ama temiz ince çizgili lacivert kruvaze
takım elbise bulunan 80-85 yaşlarında bir Rum'un bir balıkçı kayığında 13-14
yaşlarında bir kız çocuğu ile şarkı söyleyerek balık sattığını görüyor. Daha
sonra bu ihtiyar Rum Maviş'e yaklaşıyor ve Haldun Sevel'e, hafif Rum şivesi,
fakat temiz bir Türkçe ile 'Siz Türk'sünüz?' diye soruyor.
-
"Şaşırdım, 'evet
evet' diye kekeledim, teknemin Maviş isminin altındaki İstanbul yazısına
baktı.
-
'İstanbul'dan?' diye
sordu.
-
'Evet İstanbul'dan'
dedim heyecanla. Sanırım bir dost bulmak üzereydim!
"Yoksam Fenerbahçe'den?"
-
"Evet Fenerbahçe'den
geliyorum." deyince ihtiyar Rum'un mavi gözlerinin nemlendiğini gördüm,
küpeştemi tutan elleri titriyordu. Heyecanla sordu:
-
"Belvü duruyor mu
Belvü?"
-
"Belvü gazinosu!
Duruyor tabii..." diye başlayan sohbet ihtiyar Rum'un eskiden yaşadığı
yerleri ve olayları anlatmasıyla uzamış.
"...Todori'yi, Koço'yu,
Papazın Bağı'nı (şimdiki Fenerbahçe Stadı'nın olduğu yer) anlattıkça
duygulandı, duygulandıkça anlattı. Bir damla gözyaşı beyaz sakallarının
arasından geçmiş olmalı ki çenesinin kenarından ceketinin yakasına damladı,
gözyaşını gördüm. Yakasında tanıdık bir rozeti var...
-
Eskimiş Fenerbahçe
takımı rozeti... Gönül verdiğim futbol takımının rozetini görünce, tıkandım...
Fenerbahçe neresi, Midilli'nin o ücra, fakir yeri neresi?"
-
Bundan sonra ihtiyar
Rum kendini tanıtıp Haldun Sevel'i akşam misafir etmek istediğini söyler.
Hatta balığının, musakkasının,cacığının ve uzosunun olduğunu ama rakısının
olmadığını da ilave eder, "sende var mı? ' diye sorar: "Var kaptan istedigin
rakı olsun."
-
İhtiyar Rum bana
aynen şöyle dedi: "Atatürk'un rakıdan, onun rakıdan olsun."
Yazar daha fazla dayanamayıp rakıları alıp ihtiyar Rum'un kayığına binip
kıyıya giderler. İhtiyar Rum adının Aristidi olduğunu babasının, dedesinin
hepsinin doğma büyüme İstanbul'lu olduğunu, Moda Mektep Sokağı'nda
oturduklarını ama maalesef 6-7 Eylül olaylarından sonra Türkiye'den ayrılmak
zorunda olduklarını anlatır...
-
"Söze girebilsem
lafı yakasındaki Fenerbahçe rozetine getireceğim ama, Aristidi kaptan hiç
susmuyor... Tam bir hafta misafirleri oldum, neler anlattı neler?.. Son gece
ben onlarda misafirdim, hava neredeyse ışıyacaktı. Biz hâlâ balkonda cacığı
kaşıklayıp, rakı bittiği için uzo içiyoruz...
"Vakit geç oldu, artık kalkayım, öğleden sonra batı bindirir, önce saçak
altından yukarı vururum, oradan da pupa yelken Cunda'ya..."
-
"Yine geleceksin?"
diye sordu.
-
"Söz geleceğim,
istediğin bir şey var mı? Lütfen söyle sana ne getireyim?" deyince güldü:
-
"Atatürk'ün rakıdan.."
dedi. Birlikte güldük.
-
"Söz, getireceğim,
başka ne istiyorsun?" diye ısrar ettim. Yakasındaki eskimiş Fenerbahçe
rozetini gösterdi...
-
"Bundan getir" dedi.
-
"Bu da benim gibi
eskidi, buralarda yok."
-
"O rozeti niye
takıyorsun?" diye sordum. Beklediğim fırsat elime geçmişti. Hemen kaşlarını
çattı, ben devam ettim:
-
"Sen Moda'lısın,
Fenerbahçeli benim... Hem Fenerbahçe neresi, Midilli neresi, öyle değil mi,
o rozeti niye takıyorsun?' Suratıma baktı baktı, ağzından ne çıkacak diye
bekliyorum.
-
"Doğru, 1923 neresi,
1994 neresi, senin baban bile bilmez benim niye Fenerbahçe rozeti taktığımı..."
-
"1923" dedi. "1923,
İstanbul işgal altındaydı, on iki yaşındaydım, bir gün babam beni heyecanla
tutup maça gideceğimizi söyledi, büyük bir maç olacakmış, maç değil harp,
işgal kuvvetleri generali bir maç tertip etmiş... İngiliz takımı bir Türk
takımı ile maç yapacakmış, Türk'lere bir ders vereceklermiş... İşgal
kuvvetleri dediğim İstanbul'u işgal etmiş İngiliz kuvvetleri...Tarihini de
söyleyeyim Mart 1923... Babamla erkenden yer bulabilmek için yola çıktık.
Yolda öğrendik, İngiliz takımının karşısına Fenerbahçe takımı çıkacakmış...
Bütün işgal ordusu orada, yer gök inliyor... Fenerbahçe sahaya çıkarken
sesler kesildi, ne bir tezahürat ne bir alkış.. Kıran kırana bir maç oldu.
Maç değil harp. Sedye ile dışarı kaç kişi taşıdılar hatırlamıyorum... Ne
oldu biliyor musun? Fenerbahçe kazandı, öyle bir çaktı ki, şımarık işgal
takımına, o gece İstanbul'da sabahlara kadar Fener alayları yapıldı... Şimdi
anladın mı yakama o rozeti niçin taktığımı? İşte ben o günden beri
Fenerbahçeliyim...'
-
Aristidi kaptan
aşağı yukarı bunları anlattı, yüreğim tıkanarak dinledim, kalktım ihtiyar
Rum'un ellerinden öptüm, o bizden biriydi." Haldun Sevel yazısının bundan
sonraki bölümünde Türkiye'ye dönüşünü, orada yaptıklarını anlatıyor. Çok
istemesine rağmen Midilli'ye bir türlü gidemiyor. Ta ki 9 Mayıs 996'ya kadar...
-
"Ve denize iner
inmez hareket ettim. 9 Mayıs 1996... Rotam Midilli, ihtiyar dostuma
gidiyorum, her taraf Kulüp Rakı'sı dolu, ceplerimde Fenerbahçe rozetleri...
Elimdeki
torbada rakılar, cebimde Fenerbahçe rozetleri, nefes nefese vardım ihtiyarın
evine. Kapının tokmağını tıklattım, bekledim, sert sert vurdum, zili
çevirdim. Bir daha çevirdim, karşı kaldırıma geçip üst katın pencerelerine
bakıyordum ki, birden kapı açıldı ve ihtiyar Aristidi'yi gördüm... O anda
bir şey farkettim ve çok üzüldüm... Üç yıldır görmediğim, ama hiç
unutamadığım ihtiyar dostumun boynunda, gırtlağının alt tarafında, bir çelik
vardı, ihtiyar Aristidi gırtlak kanserine yakalanmıştı...
-
Kulüp Rakı' larından
birini çıkartıp gösterdim, gülümsedi, ona bir avuç yepyeni Fenerbahçe rozeti
de getirmiştim, rozetleri görünce omzumu sevdi, kulağıma sokulup kısık bir
sesle:
-
"Niye bu kadar geç
kaldın?" dedi.
-
Duvara çivilenmiş
tahta askıda sazı ve elbiseleri duruyordu. Ceketini istedi, verdim. Yatağın
yanındaki iskemlenin arkasına itina ile yerleştirdi, yoruldu. Yatağına
oturdu.
-
"Hadi tak rozetimi"
dedi.
-
Ceketinin yakasından
eskimiş rozeti çıkarttım, yeni rozeti itina ile taktım. Yüzü kızardı, sanki
ona madalya takmıştım. Bir süre seyretti Fenerbahçe rozetini, gülümsüyordu,
ihtiyar Rum yine duygulanmıştı...
-
Yakalarımıza
Fenerbahçe rozetlerimizi takıp taş kahveye gittik, diğer Rum'lar bizi
alkışladılar. İhtiyar Aristidi mezarına memleket toprağı istiyordu, o isteği
de oldu... Eğer Maviş ile birlikte, bu yaz da inersem Ege'ye, gönlümü
bıraktığım yere, yine götüreceğim ona memleket toprağı.
-

Haldun Sevel
- Yelken
Dünyası
-
Mayıs 2000
-
| |
|